Masumdu tüm katiller içimde yetiştirdiğim...Aslında öksüzlerdi! Hepsine ev sahipliği yaptım çoğu kez,
Her şeyi onlar vurdu, ben değil.
Benim içimde yetiştirdiğim iyi niyetlerim astı herbirini bir bir.. O ip ağır geldi boyunlarına.
Kendi kendilerini astılar..
Dilim,içimde öksüz bırakılmış sevgilerin, ruhumu jiletleyen hayal kırıklıklarının zedelenmesiydi..
Bu yüzden seslenirken dilim, hiç kimseye acımadı.
Acıtılandan daha fazlasıydı...
19 Eylül 2010 Pazar
18 Eylül 2010 Cumartesi
ADI; ÇÖP SEPETİ OLSUN
Şimdi yeniden başlamalayım..Yeniden yazmak gibi içimi.
Hergün daha da yeniden başlamak, daha gerilere gitmek öteye br adım atabilmek için,
Güzel..
Yanılmak güzel, ruhunu severken ruhsuzlaşmak güzel, güneşin doğması falan,
Yağmurlar-kasırgalar hikaye...
Bir çocuğun küçük ellerinin, avucunda kaybolmasındadır mutluluk!
Oje/aseton kokularının yoğunlaştığı bir kız çocuğu odası,
Hadi tamam, olgun bir bayanın yatak odasını da ekleyelim kurmacamıza.
Ne benliksel yasaklar yatar oradaki gardorabın üzerinde
Ve ne kadar azimlidir büyüme hatta değişebilme tutkusu kirli sepetinde..
Onlarca izmaritin dolup taştığı gizli kültablasında,
Aslen söndürülen sayısız gençlik aşkları..
Bir kasap bulmalı, en güçlüsünden hani..
Doğramalı bazı düşünceleri bir biir,
Hatta bazılarını dövmeli, öldürmeli
Ve biz o parçaları sarıp sarmalayıp başkalarına satmalıyız ha? Öyle mi?
Ne kadar duyarlıca..
Mesela, kimse anlamasın isterim içimdeki boşluğu..
Çok yankı yapmasa anlaşılmayacak.
Kendime fısıldasam, hayata karşı çığlığa dönüşüyor.
Kimse kusura bakmasın ama ben çöp sepetimi hiç kullanmadığımı farkettim.
Hergün daha da yeniden başlamak, daha gerilere gitmek öteye br adım atabilmek için,
Güzel..
Yanılmak güzel, ruhunu severken ruhsuzlaşmak güzel, güneşin doğması falan,
Yağmurlar-kasırgalar hikaye...
Bir çocuğun küçük ellerinin, avucunda kaybolmasındadır mutluluk!
Oje/aseton kokularının yoğunlaştığı bir kız çocuğu odası,
Hadi tamam, olgun bir bayanın yatak odasını da ekleyelim kurmacamıza.
Ne benliksel yasaklar yatar oradaki gardorabın üzerinde
Ve ne kadar azimlidir büyüme hatta değişebilme tutkusu kirli sepetinde..
Onlarca izmaritin dolup taştığı gizli kültablasında,
Aslen söndürülen sayısız gençlik aşkları..
Bir kasap bulmalı, en güçlüsünden hani..
Doğramalı bazı düşünceleri bir biir,
Hatta bazılarını dövmeli, öldürmeli
Ve biz o parçaları sarıp sarmalayıp başkalarına satmalıyız ha? Öyle mi?
Ne kadar duyarlıca..
Mesela, kimse anlamasın isterim içimdeki boşluğu..
Çok yankı yapmasa anlaşılmayacak.
Kendime fısıldasam, hayata karşı çığlığa dönüşüyor.
Kimse kusura bakmasın ama ben çöp sepetimi hiç kullanmadığımı farkettim.
11 Eylül 2010 Cumartesi
Doğum Günü Hatırası
Bu zaman, daha farklı şeylerden söz edeceğim...Orhan Nuri Hocam' ın isteği üzerine, farkettim ki genel geçer ama bir o kadar da hayati kavramları imgelemeliyim bu kez.
Biten 23 yıl neyi ifade etti bana? Ne öğretti? Bugünlerde çözümlemeye çalıştığım ve sanırım bir kefeye oturtabildiğim cevaplarım var... 'Hayat'ın, bakış açılarıyla ne kadar da paralel gittiğini anladım mesela. İnsan denilen canlının, aslında unutmak istediği zaman unutabildiğini, vazgeçmek istediği zaman vazgeçebildiğini, sabırlı ve umutlu olmak istediği zaman, tüm maneviyat ve maddiyatlar bütününden daha yüksek bir güce sahip olabildiğini farkettim.
Kişi, herhangibir nesne ile kolay kolay bağlılık kuramaz. Bu nedenle sadakatsizlik her an 'diz boyu risk' tanımıyla karşı karşıya getirir bizi... Daha da karmaşık olan şu ki; kişi, kendini sadık olmaya zorlar. Bu zorakilik de onu bambaşka bir insan haline getirir ve kaçınılmaz son gün gelir dikilir karşımıza.
Hiçkimse kendini üzmek istemeyecek kadar bencildir; bu yüzden ki karşılık beklenmeden yapılan şeyler sadece refleksler bütünüdür. Aslen olması gereken; karşılıkların olumsuz olarak yada yetersiz seviyede geri dönmemesidir. Ben; gereğinden fazla ayrıntılı düşünen ve bu nedenle hassas yapıda olan kişiliklerdenim. 'Değer' kavramının ortasını kolay kolay bulamam; öyle ki değer verdim mi haddimi aşarım! Bu sebeptendir ki kolay anlaşılmam, kolay gözden çıkarılırım çoğu zaman...
'Yalnızlık' denen şey, bugüne kadar hiç de hoşuma giden bir yapılandırma değildi ömr-ü hayatımda. Bugün, değişen şey ise; yalnızlığın aslında ne kadar doyurucu ve ne denli asil olabildiğidir... Şahsın biri demişti ki bana günün birinde; 'yalnızlık bir lükstür'...Ve bu yüzden herkes ona sahip olamaz, her ruh bunu taşıyamaz...
Olur ya, çağ atlarken yaşam basamaklarında, merdivenleri süpürme ihtiyacı duyarsın tekrar tozlanacağını bile bile...Temizlik günlerindeyim bugünlerde. Hayatımda toz örtünmüş ne varsa (pas tutmuşlar daha fazla), bir bir süpürüyorum. Yüreğimden gelen sözcükleri en usta tercümanlarıma bile çevirtememişsem, demek ki eksik yüreklere değmiş dilimin heceleri! Sınama saatleri aslında en başından eleme süzgecindeymiş de görmemek için gözlerimi kapamışım dostluklarıma...
Öyle onurlu ki maneviyatım...Yüreğimin sesini dinlediğim hiçbir anın geri dönüşümü olarak pişmanlığı yaşamaman bu onuru bahşetti avuçlarıma! İnsanım ben, hem de en idealinden! Hatalarıyla, vicdanıyla, gururuyla ve anormallikleriyle bunları dile getirebilecek kadar cesur bir varlığım... Kiniyle, gurur denen kibiriyle canavara dönüşüp onu bunu laflayanlardan değil. Sıradan yaşamayı beceremeyecek kadar çılgın, hayalperestliğin tokadını yemeyecek kadar cüretkarım. Korkak olanlar içindir hüznüm... Cesaretsizliğinin ayıbını saklayıp cesaretimi ayıplayabilenlere!
İnandığım en yüce Varlık, beni tek evren, bir kişi yada olay dahilinde onları yörüngem yapıp yıldızları çöpe atmayacak kadar açık gözlü yarattığı için şanslıyım. Ömrüm yettiği sürece, hiçbir zaman bu ölçüde şapşallaşamayacağımı biliyorum. Unutmam gereken zaman dilimlerini keseme kaldırıp, unutmamam için gözüme sokulan her iyiliği, her kötülüğü, binbir vefasızlığı da, en ağır ders kitabım olarak her daim açıp çalışacağımı biliyorum. Ne kadar çalışırsam çalışayım, nasılsa anlaşılabildiğim ölçüde başka gözlerdeki seviyem.
Ben, öyle bir çığır açtım ki az öncemde...
Hayat'ımın tek ve en muazzam tanışıklığı olan Tane'm...Bana en mükemmel Pelin'i eşitledin varlığınla. Senin adın; dost, senin adın aşk-ı sevgi, adın ruhumun öğretmeni, iyileştiricisi. Adın; 'farkındalık' oldu bende...En büyük, en tarifsiz ikramiyemsin belki de...Beni değiştirebilen en güçlü değişimsin! Cümlelerimi yeniden kaleme almamı sağlayan! Sonsuzumsun!Son sözümsün her hikayemde...
Sana söz verdiğim gibi, hücrelerim yaşam sinyali verdiği sürece, hep ama hep olduğu gibi kalbime ayna tutup yansıtacağım...Yalansız, cesurca, inatla duracağım her 'olgu'nun karşısında...Aksini yapabilmemin bir mümkünatı yok bende. Bu yüzden, şu dakikadan sonra umrumda değildir görmeyen gözler, yapmacık gülüşler! Öylesine mutluyum ki, onca kendini bilmez arasında kendimi bildiğim, kendimde olabilidğim için...
Ben; büyüdüm!
Biten 23 yıl neyi ifade etti bana? Ne öğretti? Bugünlerde çözümlemeye çalıştığım ve sanırım bir kefeye oturtabildiğim cevaplarım var... 'Hayat'ın, bakış açılarıyla ne kadar da paralel gittiğini anladım mesela. İnsan denilen canlının, aslında unutmak istediği zaman unutabildiğini, vazgeçmek istediği zaman vazgeçebildiğini, sabırlı ve umutlu olmak istediği zaman, tüm maneviyat ve maddiyatlar bütününden daha yüksek bir güce sahip olabildiğini farkettim.
Kişi, herhangibir nesne ile kolay kolay bağlılık kuramaz. Bu nedenle sadakatsizlik her an 'diz boyu risk' tanımıyla karşı karşıya getirir bizi... Daha da karmaşık olan şu ki; kişi, kendini sadık olmaya zorlar. Bu zorakilik de onu bambaşka bir insan haline getirir ve kaçınılmaz son gün gelir dikilir karşımıza.
Hiçkimse kendini üzmek istemeyecek kadar bencildir; bu yüzden ki karşılık beklenmeden yapılan şeyler sadece refleksler bütünüdür. Aslen olması gereken; karşılıkların olumsuz olarak yada yetersiz seviyede geri dönmemesidir. Ben; gereğinden fazla ayrıntılı düşünen ve bu nedenle hassas yapıda olan kişiliklerdenim. 'Değer' kavramının ortasını kolay kolay bulamam; öyle ki değer verdim mi haddimi aşarım! Bu sebeptendir ki kolay anlaşılmam, kolay gözden çıkarılırım çoğu zaman...
'Yalnızlık' denen şey, bugüne kadar hiç de hoşuma giden bir yapılandırma değildi ömr-ü hayatımda. Bugün, değişen şey ise; yalnızlığın aslında ne kadar doyurucu ve ne denli asil olabildiğidir... Şahsın biri demişti ki bana günün birinde; 'yalnızlık bir lükstür'...Ve bu yüzden herkes ona sahip olamaz, her ruh bunu taşıyamaz...
Olur ya, çağ atlarken yaşam basamaklarında, merdivenleri süpürme ihtiyacı duyarsın tekrar tozlanacağını bile bile...Temizlik günlerindeyim bugünlerde. Hayatımda toz örtünmüş ne varsa (pas tutmuşlar daha fazla), bir bir süpürüyorum. Yüreğimden gelen sözcükleri en usta tercümanlarıma bile çevirtememişsem, demek ki eksik yüreklere değmiş dilimin heceleri! Sınama saatleri aslında en başından eleme süzgecindeymiş de görmemek için gözlerimi kapamışım dostluklarıma...
Öyle onurlu ki maneviyatım...Yüreğimin sesini dinlediğim hiçbir anın geri dönüşümü olarak pişmanlığı yaşamaman bu onuru bahşetti avuçlarıma! İnsanım ben, hem de en idealinden! Hatalarıyla, vicdanıyla, gururuyla ve anormallikleriyle bunları dile getirebilecek kadar cesur bir varlığım... Kiniyle, gurur denen kibiriyle canavara dönüşüp onu bunu laflayanlardan değil. Sıradan yaşamayı beceremeyecek kadar çılgın, hayalperestliğin tokadını yemeyecek kadar cüretkarım. Korkak olanlar içindir hüznüm... Cesaretsizliğinin ayıbını saklayıp cesaretimi ayıplayabilenlere!
İnandığım en yüce Varlık, beni tek evren, bir kişi yada olay dahilinde onları yörüngem yapıp yıldızları çöpe atmayacak kadar açık gözlü yarattığı için şanslıyım. Ömrüm yettiği sürece, hiçbir zaman bu ölçüde şapşallaşamayacağımı biliyorum. Unutmam gereken zaman dilimlerini keseme kaldırıp, unutmamam için gözüme sokulan her iyiliği, her kötülüğü, binbir vefasızlığı da, en ağır ders kitabım olarak her daim açıp çalışacağımı biliyorum. Ne kadar çalışırsam çalışayım, nasılsa anlaşılabildiğim ölçüde başka gözlerdeki seviyem.
Ben, öyle bir çığır açtım ki az öncemde...
Hayat'ımın tek ve en muazzam tanışıklığı olan Tane'm...Bana en mükemmel Pelin'i eşitledin varlığınla. Senin adın; dost, senin adın aşk-ı sevgi, adın ruhumun öğretmeni, iyileştiricisi. Adın; 'farkındalık' oldu bende...En büyük, en tarifsiz ikramiyemsin belki de...Beni değiştirebilen en güçlü değişimsin! Cümlelerimi yeniden kaleme almamı sağlayan! Sonsuzumsun!Son sözümsün her hikayemde...
Sana söz verdiğim gibi, hücrelerim yaşam sinyali verdiği sürece, hep ama hep olduğu gibi kalbime ayna tutup yansıtacağım...Yalansız, cesurca, inatla duracağım her 'olgu'nun karşısında...Aksini yapabilmemin bir mümkünatı yok bende. Bu yüzden, şu dakikadan sonra umrumda değildir görmeyen gözler, yapmacık gülüşler! Öylesine mutluyum ki, onca kendini bilmez arasında kendimi bildiğim, kendimde olabilidğim için...
Ben; büyüdüm!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)