Sayfalar

17 Ekim 2010 Pazar

Tuhaf Bir Gariplik Hikayesi

Bakınız bulutlar bir deprem eşliğinde dans ediyor..
Çok eşli olmanın vermiş olduğu azaba nispeten,
Güneşe kıs kıs gülüyorlar..!


Ben senden geçtim ya dünya,
Kara kışı cebime koyup alay ettim ya tüm mevsimlerle daha birkaç zaman önce,
Biliyor musun vız geliyor çığın,selin,depremin!


Boşuna uğraşma kader!
Elimde sonsuz acıların şerefsiz şerefine içilmiş en büyük kadeh var...
Dalga geçiyorum ulan seninle anlasana!


İçimde toplasan üç beş tane yıldız,
Arkalarını döner bazen,
Umrumda mı ?
HAYIR!


Gözyaşımı içe içe sarhoş oldum ayılamıyorum...
Kırık bir sandalye, rutubetli bir gardorap, bir de sayısını bilemediğim kitap!
Onlar da bana ait değiller..


Bir pijamam var çiçekli,
Delinsin be giyerim ben onu daha çok yıl!
Kahrımı çeker beni sara sara,
Dar mı gelir bol mu gelir yalnızlık(??) bilemem...


Yanıma usulca sokuldu kanadı yanmış bir serçe...
Kim bilir kimin içki masasına kondu da kim yaktı sönmeyen sigarasıyla zavallıyı...


Naylon poşete konulup atılsa acılar, hatırı kalmasın dediğin hatıralar..
Ne iyi olurdu değil mi...
Biz plastik nesiliz halbuki!
Ama mümkünatı yok sahte olsa bile acı verir değerler/değmemişlikler...
İnsanız ya her şeye rağmen..!!(?)


Korkmak çözüm müymüş gidebilmeye?!
Üstüne üstüne..
Değilmiş...!


Bir sen varmışsın sende...
Kimsenin bilemeyeceği,
Bir senin tadabileceğin şizofrenik sancılar varmış özünde...
Kimseyle tanıştırmaya cesaret edemeyeceğin!
Bir sen daha varmış bir yerlerde,
Belki birgün kavuşabileceğin belki yarım kalabileceğin...
Dünya böyle yuvarlakmış işte!
Dön dolaş gel kendine!..


Kırıyorum ama cam parçacıkları kesmiyor artık...
Yada kanım dondu akmıyor her neyse...
Bu bile tuhaf bir mutluluk veriyor yüreğime...
Sen varsın ya şimdi,eminim ya hani.................


Her şey vız geliyor...!!;)

9 Ekim 2010 Cumartesi

"İnsancıl' lık"

Dilim sürçüyor, yani yanlışkla mutlu oluyorum,tuhaf! 'Mutluyum' diyorum ciddi ciddi, dünyanın tetikteki haline aldırmadan...Çok mu arabesk oldu? Bence değil...Hepiniz kendi içinizde depresif ağlarla oradan oraya sürüklenmiyor musunuz? Bence evet...!


Hadi biraz fazla dürüst olalım bugün. Sıkılan yok mu aranızda, 'karizma' sına göre arkadaş seçmekten kendini alıkoyamayanlardan? Yada şöyle söyleyeyim; liderlik kanatları altına sığınıp, ezikliğini liderine karşı beslediği enteresan bir güvenle kapattığını düşünerek başkalarına kükreyenlerden? Yalnız kaldıkları anda sütü devrilse bile sesini çıkaramayan kedi misali masumane bir dostluk görüntüsü çizmeye yeltenenlere ne demeli? Bugün, 'gençlik camiası' dolaylarında fink atan en büyük sorun bu bence. İtiraf edebilen, kabullenebilen var mı aranızda bu doğruluk payını?


Yapmayın arkadaşlar...İnsanları sosyal statülerine göre sınıflandırmak ayrı bir şey, insanı insan olarak ele almak apayrı bir şey. Ama bana göre çok başka bir şey...İnsanın sınıfı olmaz. İnsanın etiketi olmaz. İnsan 'iyidir' diyemezsin, 'kötüdür' de... Kaçımız 24 saatlik dilim içerisinde farklı farklı ruh hallerine misafir olmuyoruz ki?


Önyargısız, sorgu-sual eşliğinde, sevecenlikle insanoğluna yaklaşımın idrak edilmesi dileğiyle...

6 Ekim 2010 Çarşamba

Sevgiyle..Mutlulukla...

Yahu felek ne kahpeliktir ki omuzuna yaslansa da dağlar, güveni bir içim su kadardır. İçersin de bitiverir aniden. Kabına sığmayan mutluluklar da bir bir geçer, sonsuzunu bulana kadar. İşaret parmağının ucuyla çizilmiş bir kara kalem resmidir havada kalan şaşkınlık ve dosdoğru kadere iletir sustuklarını.

Ne çare ki yavaş yavaş öldürür insanı sevda..Koşmadan, en sakin haliyle yürür karanlığına. Bir çelmeyle devirmek için en kuytu halli sevinçlerini! Sarpa sarar zindanında boğulan kuş nefesleri..Susarsın, unutursun, 'eyvallah' der geçersin yaşanmışlıklara! Böylesine acımasızdır inançsızlaşman ruh'a, bedene, can'a ve canan'a bulaşma hali..Yeniden oluşmak bir o kadar imkansızdır! Kendine dönmen vuslatsızdır, yalansızdır!

Kabul et ki, sen, sen değilsin artık. Boyun eğdiğin bir değişmişliğin var hallerinde. Akıp gider huysuzluğun sükuta doğru ve bir kendi halinde sakinlik bürünür damarlarına! Kesseler kanınla kusar hepsini! İşte öyle bir hapsetmektir kendini bu...

Yavaş gelir ölümün...Bir daha doğmanın, bir kez daha doğabilme, ayaklanabilme ihtimalinin sancısı kadar yavaştır bu geliş. Kaybolmamak için çırpındığın an dibi boylayacağını bile bile tutunursun işte hayata...Çünkü; bir diğer ihtimalin canda değildir artık! Çünkü; o sen, sen değildir artık..

Sevgiyle...