İtiraf ediyorum; kalemi elden bırakmak başlı başına hataymış... Boyumdan büyük isyanlara girişmeye ramak kalmışken, 'yazıya dönüş' ü seçtim tekrardan. Yazı ile basit bir 'günlük' yazıyormuş gibi oyunlar oynamak benim hobim sanırım; öyle ki sadece yaşamış olduklarımı yazmam-kurgular, abartılar ama bazen de 'tıpkısının aynısı' dediğimiz durum akıyordur hikayelerimde... Başlı başına bir 'yalnızlık' hissi (lütfen kimse alınmasın -benim kalabalıklaşmam ve o kalabalıkta zapt edilmem bir hayli zordur,bilenler bilir-) aldı başını gidiyor bugünlerde... Ara ara yerleşen, sonra sanki hiç gelmemiş gibi çekip giden bu boşluk duygusunun adının bir önemi varsa eğer; eh hadi 'yalnızlık hissi' diyelim o zaman.
Bugünlerde en çok 'hayallerimi' özlüyorum. Evet, olmasını istemekten hiç vazgeçmediğim ama hala kavuşamadığım 'masalsı görüntüler'... Bilmiyorum hiç başınıza geldi mi bu; ama herkesin vardır hani bir 'rüya evi' ve ben evime gitmek istiyorum bugünlerde... Orada, sakin sakin çayımı yudumlamak, kitaplarda bahsedilen ve insanı deli gibi özendiren o yeşillikler içindeki manzaraya karşı, cansız nesnelere derdini anlatmak mesela. Dertsiz insan yoktur; ama hadi diyelim ki; derdin olmasa bile oturup güzelce içini dökebilmek... Çünkü; 'doğa' seni dinler; gerçek anlamda hem de, lafını kesmeden, adabıyla, sonrasında tüm sırlarını içinde muhafaza ederek ama hiç unutmadan-belleğine kazırcasına-seninle ağlarcasına dinler. Saçmalık mı, değil mi, anlattıklarının anlamını, sebebini, absürtlüğünü, hatta önemini anlamak için uğraşmadan dinler. Yani yormaz insanı 'doğa'... Ve bence bu yüzden herkes onu 'rahatlatıcı' bulur.
"Hayat; sadece 'meşrubat' içmekten :), film izlemekten, cafelerde oturmaktan ibaret değil, çok daha fazlasını paylaşabilmektir, yaşamla kavga ede ede nefes almak-soluklanmaktır-" diye içlenenler, ne demek istediğimi anlamış olmalı...:)
NOT: Blogum, çok özlediğimi farkettim... Seni ter ketmeyeceğim bir daha:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder