Acı, derine işledikçe, pan zehiri etkisini yitirmeye başlar...Gözyaşı donar, kalp sadece hayatta kalmak için atar...Sanki tüm hayat fonksiyonların sadece birer refkleksmiş gibi hareket halindedir. Böyle olurmuş demek ki acıyla tanışmak, öğrendim. Acıyla ilk kez tanışmadım aslında, ilk kez çaresiz kaldım. Ruhum bedenimden ayrılmış gibi, tamamıyle kendi haline büründü ve kimseyi dinlemez bir pervasız oldu çıktı. Sonunda bunu başardı (başartıldı)!
Komik değil mi; zoru seçmek, acıyı seçmek ve bir ömür mahkum olmak apayrı bir 'şey' e. Bildiğini ispat edememek, halbuki ispata gereksinimi olmayan alelade bir olgu için, susmak zorunda kalmak! Küre' nin iç yüzünde gördüğün tüm 'bir dakika sonralar' ı kendine saklamaya mecbur olmak çok acı! Tanıştığım en büyük acı!
'Susmak, bazen çok şey anlatır' derler... Yalan! Susmak birçok durumda kadere teslim etmektir kederini. Ve susmak; zamanı çalmaktır aslen! Konuşmaktan daha fazla yorar, daha çok acıtır, bilinsin...
Kendimi koca bir yalana dolayıp sığ denizlere atmak istesem, geride bırakacağım kaç ev sahibi öksüz kalacak...Biliyorum. Ben hiçbirine ait olmadığımı söylesem...
'Yazı'; sorgulamadan, adabıyla susup beni dinleyen, anlayan ve beni ne olursa olsun terk etmeyen en iyi dost...Tüm teşekkürlerim sana aslında...Sürüklediğin için, keşfetmemi sağladığın ve hep omzunu başım için sakladığın için... Bir kez daha hafiflettin...Teşekkürler sana!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder